Kış mevsimine girerken fiziksel sağlığımızı korumak, grip ve benzeri salgın hastalıklardan nasıl korunacağımızı ve bağışıklığımızı nasıl güçlendireceğimize dair çeşitli yazılar, paylaşımlar ve haberlere sıkça rastlamak mümkün. Peki ya psikolojik sağlığımız?!
Her insan, fiziksel olarak nasıl birbirinden farklı özellikler gösteriyorsa, psikolojik olarak da farklı özelliklere sahip. Her birimizin zihin haritası farklı, algı sistemlerimiz, düşünce yapılarımız, hassasiyetlerimiz, karakterlerimiz, davranış modellerimiz, bakış açılarımız, amaçlarımız ve hayallerimiz farklı! Her birimiz ayrı bir dünyayız aslında. Bu dünyanın keşfi ise ömür dediğimiz bir yolculuk.
Biz kendi dünyamızı ne kadar tanıyoruz, onun sağlığı, dayanıklığı ve bağışıklığı için neler yapıyoruz ya da yapmalıyız biraz bundan bahsedelim. Burada paylaşacağım başlıkların, genel başlıklar olduğunu ve her birey özelinde farklı bir model olması gerektiğinin de şimdiden altını çizmek isterim.
Psikolojik olarak dayanıklı olmak, hayatımızda karşılaştığımız problemler karşısında duygularımızı öncelikle fark edip sonrasında da düzenlemeyi gerektirir. Ben önce kendimi, duygumu tanımalıyım. Herhangi bir olay karşısında hissettiğim duygu ne, ilk önce keşfetmem gereken nokta bu. Bu konu genellikle ilk tıkanıklığı yaşadığımız ve duyguyu daha anlayamadan eyleme geçtiğimiz veya geçemediğimiz bir seviye. Hızlıca eylemde bulunmak bazen doz ayarını sağlıklı yapamamamıza neden olabiliyor. Eyleme geçemeyip tıkanıklık yaşamamız ise sonradan kendimizi ifade edememenin verdiği daha farklı duyguları beraberinde getiriyor. Bu bazen duruma, başkasına veya kendimize yönelttiğimiz öfke, bazen de değersiz hissetme gibi duygularla devam edebiliyor. Bu nedenle ilk adım aslında duygumuzu tam olarak anlamak, tanımak ve biraz da temeline inerek bizdeki tetikleyicilerini anlamakla başlıyor. Bu süreçte en sık karşılaştığımız başetme yöntemleri, duyguyu inkar etmek veya bastırmak olarak karşımıza çıkıyor ki, bunlar çözümü olmayan ve daha sonra gerek psikolojik gerekse fizyolojik olarak bize sorun yaşatabiliyorlar. Bu nedenle önce duygumuzu tanıyoruz, anlıyoruz ve en önemlisi kendimizi yargılamadan!!
Psikolojik olarak kendimizi, duygumuzu anlamanın bir sonraki adımda yani ne istediğimizi bulma yolunda da bizi destekleyeceğini hatırlamamız gerek. Ancak kendimizi tanıyarak, değerlerimizi fark ederek bizim için anlamlı olanı seçebiliriz. Pozitif psikoloji kuramına göre anlamlı bir hayat yaşamak, kendimiz için anlamlı ve değerli amaçlar oluşturup bu amaçlara yönelik hareket ederek mümkün olmakta. Bunun da mutluluğun anahtarı olduğunu söyleyebiliriz.
Yapılan bazı araştırmalara göre başkalarına yönelik yapılan karşılıksız iyiliğin veya yardımın da psikolojimiz üzerinde çok olumlu etkileri var. Burada amaç maddi yardımdan çok o kişinin ihtiyacı olan bir alanda yardımcı olabileceğini düşündüğümüz bir çalışma yapmak. Yaşlı komşumuzun alışverişini yapmak, evinin tamirat ya da boya işlerine yardımcı olmak, evsizler için yemek yapmak, dağıtmak veya imkanı olmayan çocukların ve ailelerinin sosyal destek anlamında eğitimlerine eğitim vererek katkıda bulunmak gibi. Örnekler sınırsız olarak çoğaltılabilir. Bunun için STK'ları ve faaliyetlerini takip etmek bu konuda yol gösterici olabilir.
Tüm bunların yanında insan bedenini bir bütün olarak değerlendirmemiz gerektiğinden, fizyolojik olarak da kendimize iyi bakmamızın psikolojimiz üzerindeki etkileri çok olumlu. Düzenli olarak yapılan fiziksel aktivitenin, kendi sirkadyen ritmimize uygun uyku düzeninin ve sağlıklı beslenmenin de psikolojimizi etkilediğini her zaman hatırlamakta fayda var.
Bedeni bir bütün olarak görüp ruhumuzu dışarda tutmak söz konusu olamaz. Bu nedenle hobi edinmek, düzenli meditasyon yapmak, kendimizi iyi hissettiğimiz ortamlarda, birlikte iyi hissettiğimiz kişilerle vakit geçirmek de psikolojik dayanıklılığımızı arttırmamız konusunda oldukça etkili.
Psikolojik dayanıklılığımızı arttırmak için yapacağımız bir başka çalışma da çözüm çalışması. Tabii ki, sorun olmadan çözüm de olmaz! Size tuhaf gelmiş olabilir. Bir yandan psikolojik dayanıklı olalım diyoruz, kendimizi iyi hissedelim istiyoruz, bu sorun da nereden çıktı demeyiniz. Şunu hatırlamakta fayda var, iyi hissetmek ve dayanıklı olmak demek sorunları görmezden gelmek veya kaçmak demek değil, tam tersine çözüm üretmek için harekete geçmek demek. Bunun için de karşılaştığımız sorun bizi çok olumsuz da etkilese önce bunu fark edip anlayıp, ardından çözüme götürecek başetme yöntemleri geliştirmemiz gerekli. Çözüme odaklanmak ve bunun için çalışmak, beynimizdeki nöronları aktive ederek yeni bağlantı yolları bulmalarını sağlayacaktır. Bu da bizi bir sonraki sorun konusunda biraz daha deneyimli hale getirecektir.
Kısacası psikolojik olarak dayanıklı olmak, sorunlardan uzak pembe ve mutlu bir hayat sürmek değil, tam tersi hayatın içinde hayatın kendisiyle birlikte akmak ve bu akışta kendimizi de sürekli dinlemek ve ihtiyacımıza göre kendimizi beslemeyi gerektiriyor.
Kendinize, zihninize, bedeninize ve ruhunuza iyi bakın!!
Comentarios