Tükenmişlik yoğun strese maruz kalmanın sonucunda ortaya çıkan ve özellikle iş hayatına yönelik kullanılan bir kavram olsa da farklı kimliklerde de karşılaşabildiğimiz bir durum. Tükenmiş bir şirket yöneticisi veya çalışanı olabileceği gibi tükenmiş bir ev kadını, bir sporcu, bir anne veya bir eş de olabilir. Ancak hangi kimlikte tükenirsek tükenelim, günün sonunda bu durum tüm yaşam alanlarımızı olumsuz yönde etkilemeye başlıyor.
Tükenmişlik günümüzde hemen her yaştan, her sosyo-ekonomik düzeyden, herkesin karşılaşabileceği bir zihinsel ve fiziksel tükenme hissidir. Yoğun bir çalışma temposu içinde beyaz yakalıyı da sıkça etkisi altına alan bir durumdur. Uzun süreli yoğun strese maruz kalan bireylerde, günün koşuşturması içinde pek hissettirmiyor gibi görünse de içten içe motivasyonu düşüren hatta fiziksel rahatsızlıklarla da kendini belli edebilen bir sorun aslında. Yapılan araştırmalarda tükenmişliğin ilerleyen safhalarında depresyon, kalp rahatsızlıkları ve diyabet gibi sorunlara da yol açabileceği belirtiliyor. Hem fiziksel hem zihinsel olarak yaşanan bu durum, bağışıklık sisteminin de olumsuz etkilenmesiyle birlikte, uyku kalitesinde bozulma, iştah kaybı ya da aşırı yeme, sık sık soğuk algınlığı vaya gribe yakalanma gibi başka hastalıkları da gündeme getirebiliyor.
Bu yazıdaki konumuzun öznesi beyaz yakalı olduğuna göre buna zemin hazırlayan iş ortamındaki nedenlere şöyle bir bakalım isterseniz:
* Aşırı stresli çalışma ortamı,
* Takdir görememek,
* Değerlerin uyumsuzluğu (Çalışan&Şirket),
* Aşırı mükemmeliyetçilik (kendi ve/veya yöneticisi),
* Aşırı kontrolcülük (kendi ve/veya yöneticisi),
* Yoğun iletişimsizlik ve/veya iletişim problemleri,
* Uzun süre fazla mesaili çalışmalar, iş ve özel yaşam dengesinin bozulması,
* Mobbing,
*Hedeflerin ulaşılabilirlikten uzak olması.
Tüm bu nedenlerin tükenmişliğe harika zemin hazırladığını söyleyebilirim. Burada kritik sayılabilecek sorulardan biri de; bunca çalışan varken, benzer ortamlarda bulunan bazı kişiler bu durumu ağır bir şekilde yaşarken, bazıları neden yaşamıyor sorusu!!
Danışanlarımla yaptığım görüşmelerden yola çıkarak tükenmişlik yaşamayan veya ilk evrelerde durumu fark edip harekete geçenlerin, diğerlerinden farklı yaptıkları uygulamalar genellikle şu şekilde sıralanıyor:
- İçinde bulunduğu durumu fark ederek şirket içi veya şirket dışı çözüm arayışında olanlar: Kurumsal hayatta çalışma ortamları ve yöneticileri aynı olsa da bazı kişiler aksiyon almaksızın sürekli şikayet ederken diğerleri şikayet etmek yerine gözlem ve değerlendirme yapıp kendi beklentilerine göre farklı çözümler üretmeyi tercih ediyorlar. Bir yerde kendi kontrol edebilecekleri çözüm arayışlarına giriyorlar. Bu yaklaşım, kişiyi kendi dünyasındaki çözümlere ve aksiyona odakladığı için oldukça etkili bir yöntem.
"İçinde bulunduğum koşullarda benim yapabileceğim neler var?" sorusunun cevabını arayarak, sorunun kendisini iyi analiz edip kendi yetkinlikleri çerçevesinde çözüm üretme çabası içinde olanlar aslında farkında olarak veya olmayarak bir yetkinlik de geliştirmiş oluyorlar.
- Yöneticisiyle olan uyuşmazlıklarda kendisini doğru bir şekilde ifade edebilenler: Burada yönetici bu davranışı ilk etapta olumsuz karşılasa dahi (bu durum yöneticiden yöneticiye değişkenlik gösterebilir!), kişi kendini ifade etmenin özgürlüğünü yaşamış oluyor. Kendini ifade edememe sorunu depresyonun da temel nedenlerinden biri malesef. "Kendini ifade etme/edememe" davranışı büyürken veya yaşam boyu edinilen tecrübeler sonucunda aldığımız bilinçdışı kararlarla çalışıyor. Kendini ifade edememenin sürekliliği ise zamanla, geçmişte geçen bir konuşmaya takılarak, "keşke şunu deseydim! bu nasıl aklıma gelmedi o an!" şeklinde bir tekrarlayıcı düşünceye neden olabiliyor. Bu nedenle kendini ifade etmek iş hayatında da önemli konulardan biri. Bazı kurumlar her ne kadar bu yetkinliği teşvik etse de bazı şirketlerde veya bazı yönetici davranışlarında buna karşı tutumlar hala görülebilmekte.
- İş dışı sürelerde (çok uzun süreler olmak zorunda değil!) kendine yönelik faaliyetlerde bulunanlar (hobi, yeni bir kurs, sosyalleşme, gönüllü sosyal yardımlar, kendine zaman ayırmak vs): Her ne kadar zaman darlığında şikayet edilse de gün içerisinde en az 10 dk kendine vakit ayıran kişilerin tükenmişliklere karşı daha dirençli olduklarını söyleyebilirim. Bunu gerek deneyimlerime gerekse yaptığım çalışmalara dayanarak ifade ediyorum! İnanın kişinin kendisine ayırdığı zamanlar, tükenmişlik, stres, kaygı gibi hayatı olumsuz etkeleyen faktörlere karşı dayanıklılığı güçlendiren bir etken. Önemli olan o sürenin kalitesi, kişinin kendine iyi gelecek bir faaliyette bulunması...
Başkalarına yapılan karşılıksız iyilik ve yardımlaşmaların da benzer şekilde kişinin hem sosyal olarak gelişmesini hem de yaşadığı etkileşimlerden beslenerek yine ruhsal dayanıklılığını arttırdığını görüyoruz. Bu konuda yapılan araştırma sonuçları, özellikle belirli yaşın üzerindeki yetişkinlerde sosyal çalışmaların, yardımlaşmanın ve etkileşimlerin alzheimer hastalığına karşı da koruyucu etkileri olduğunu gösteriyor.
Bunların dışında fiziksel aktiviteyi hayatlarına dahil edenlerin kendilerini olumsuz koşullara karşı daha dayanıklı hale getirdiklerini görüyorum. Doğada vakit geçirmek de aynı şekilde! Biz insanların genetik kodlarımızda doğa "ev"olarak kayıtlı. Bu nedenle de doğada yapılan aktiviteler stres hormonlarında düşüşe neden olurken, well-being dediğimiz iyi olma halimizin de artmasını sağlıyor. Bu faaliyetler sırasında zihin, yaşadığı olumsuz düşünce sarmalından uzaklaşma fırsatı buluyor. Tabii ki, bu faaliyetler sırasında ne düşündüğünüz ve neye odaklandığınız önemli! Bu faaliyetlerin iyi gelmesi için o esnada tamamen o an'a odaklanmanız gerekli. Ancak bu şekilde zihin olumsuz düşünce sarmalını kırararak farklı bakış açıları üretebilmek için ihtiyacı olan dinginliği yakalamaya başlar.
- Şirketten, yöneticiden beklemeksizin kendini geliştirme vizyonuna sahip olanlar: Günümüz şartlarında artık eğitim parmaklarımızın ucunda bulunuyor. Otobüste giderken önemli bir konuşmanın podcastini veya sevdiğimiz bir yazarın kitabını dinleyebiliyoruz. Internet resmen online eğitim cenneti! Kendini geliştirmek isteyen kişiler için bu kaynaklar sınırsız. Gözlemlerime göre bu kaynakları kullanan, amaçlarını ve hedeflerini oluşturan (kendi kariyer hedeflerini belirlemiş kişiler) ve kendilerini sürekli yeni donanımlarla besleyen kişilerin de stresle mücadele konusunda nispeten daha başarılı olduklarını söyleyebilirim.
- Kendilik algısı yüksek olup geri bildirimlerden de beslenebilenler: Kendilik algısı oldukça önemli bir kavram. Kişinin kendini bilmesi, tanıması, kendisine farklı açılardan bakabilmesi için çok önemli. Bunun için kişi kendisini yargısızca ve cesurca değerlendirmeli. Tüm yönleriyle, olumlu ve olumsuz tüm özellikleriyle birlikte kendini görebilmesi için de biraz kendisiyle vakit geçirmesi ve kendini dinlemesi gerekir. Kendilerine yönelik farkındalıkları yüksek olan kişiler, dışarıdan gelen geri bildirimleri de bir beslenme aracı olarak görebiliyorlar. Bu da, onların psikolojik dayanıklılıklarını arttırarak koruma kalkanı görevi görüyor.
- Anlam odaklılar: Hayatındaki anlamları bilip keşfedenler de bu anlamlara tutunarak günümüz dünyasında daha güçlü olarak ayakta kalabiliyorlar. Hayatında birden fazla anlam yakalayanlar ve bunu sadece dış-maddi etkenler yerine iç-manevi etkenlere bağlayanların da zorluklarla mücadele edebilme kapasiteleri daha yüksek oluyor.
Bugüne kadar beyaz yaka çalışanlarla yaptığım koçluk veya terapi seanslarından edindiğim gözlemleri paylaşmak istedim. Her zaman olduğu gibi tükenmişlikte de öncelikle farkında olmak ve durumu kabul etmek, mücadele etme yönündeki ilk aşamaları oluşturuyor. Bunun için kendinize şefkatli davranmayı unutmayın :)
Bu arada, bir küçük hatırlatma; tüm bunları yapınca, zorluklara karşı dimdik, yıkılmadan ve yılmadan ayakta kalınacak diye bir beklenti oluşturmak doğru olmaz. İnsan olmanın gereği, elbette zorluklar karşısında sallanırız, düşeriz, kötü hissederiz ve daha neler neler... Ancak hayata ve kendimize yönelik bakış açımız, bizim düştüğümüz durumlardan bir parça daha hızlı yukarı çıkmamıza yardımcı olur. Bu da sorunlardan olumsuz etkilenme sürecimizi kısaltır. Yani kısaca psikolojik bağışıklığımız güçlenmiş olur. Bu nedenle unutmayınız, bakış açısı her şeydir :) Kendimizi tanımak, dinlemek, kendimizle ilgili çalışmalar yapmak farklı bakış açıları geliştirmemizi sağlar.
Azıcık da olsa kendinize vakit ayırmayı unutmayın!
Comments