Hayatımızda anlamı olanın kaybı karşısında derin bir üzüntü yaşama sürecidir yas tutmak! Kayıp yaşadıktan sonra da mutlaka yaşanması gereken bir süreçtir.
Yaşanan kaybın ardından yas sürecinin olduğu gibi yaşanması, sürecin gereğinden fazla uzamaması veya kişi için sonrasında daha farklı problemlere neden olmaması açısından oldukça önemli bir nokta.
Yas deyince genellikle bir vefatın ardından yaşanan duygusal yoğunluk ve üzüntü süreci akla gelse de aslında pek çok kaybın yası tutulabilir. Süre ve modeli farklı olsa da yaşanan aslında yastır. Bu durum emeklilik sonrası yaşanan bir iş kimliğinin kaybı da olabilir, boşanma ile gelen bir eş kimliği kaybı da, ya da doğal afet sonucu evinin yıkılması da! Ancak bu sürecin nasıl yaşandığı duruma, kaybın şekline ve kişiye göre de değişkenlik göstermektedir.
Bazı kültürlerde ölen bir yakının ardından yas tutmaya dair yapılan ritüeller, bu süreci destekler niteliktedir. Buna cenaze törenleri, anma törenleri örnek olarak verilebilir. Buna karşılık yas tutma sürecinin engellendiği durumlarda örneğin; aile içerisinde kaybı yaşayan kişiye yönelik yapılan "yeter artık ağlama"gibi söylemler, kaybedilen kişinin konusu açıldığında konuyu değiştirme veya kişiden bahsetmeme ve yaşanan kederi hızlıca unutturmaya yönelik yapılan faaliyetler, kayıp yaşayan kişiler için bu süreçte yaşanması gereken duyguların bastırılmasına, yasın daha da uzamasına veya ileride farklı sorunlar yaşanmasına neden olabilir. Ki bunlar fiziksel sorunlar dahi olabilir!
Oysa bir kayıp varsa, bir boşluk vardır. Ve o boşlukla birlikte kaybı yaşayan kişi için yeni bir anlam oluşturma süreci başlayacaktır. Bu boşlukta, giden kişinin yokluğu, yeni bir düzen, belki giden kişiyle birlikte bir kimliğin de yok olması ile birlikte yeni bir alışma dönemi başlayacaktır. Hep hatırlamamız gereken ise bunun zaman isteyen bir alışma dönemi olduğudur. Psikolojik olarak gidenin ardından yeni bir anlam bulma dönemi başlayacaktır. Bu aşamada duyguların olduğu gibi yaşanması, ifade edilmesi önemli. Her süreçte olduğu gibi yas sürecinde de duyguların bastırılması veya inkar edilmesi fizyolojik olarak da sakıncalı. Bu süreçte duygular paylaşılmalı, anlatılmalı, konuşulmalı. Kişi önce kendisi için duygularını yaşamalı.
Kaybedilen kişinin yakınlık seviyesi, kaybın travmatik olup olmaması gibi nedenlerle de yas süreci farklı şekillerde ve farklı sürelerde yaşanabilir. Her durumda mutlaka kişilerin acılarını yaşamalarına izin vermek gerekir.
Travmatize olmayan kayıplar için genel olarak yas döneminin altı ay kadar sürdüğü söylenmektedir. Ancak kişi özelinde durumu değerlendirmekte fayda vardır. Bu sürelerin uzaması, yıl, hatta yıllar sürmesi mutlaka değerlendirilmesi gereken bir durumdur.
Yas sürecini olumsuz etkileyen davranışlar arasında bastırma veya duyguları olduğu gibi yaşamama gibi olumsuzluklar sıralanabilir. Bunların dışında, kaybın hemen ardından başka bir kaybın yaşanması, aynı anda birden fazla yakının kaybı gibi durumlar da farklı şekillerde değerlendirilebilir. Bu gibi durumlar yas sürecini haliyle uzatmaktadır. Hastalık sonrası kayıplar, kaybedilen kişinin yaşlı olması gibi durumlar toplum tarafından daha hafifletici sebep gibi algılanıp kaybı yaşayan kişiye de bu şekilde yansıtılır. Ancak sonuçta kaybedilen kişiyle birlikte kaybı yaşayan kişinin hayatındaki değişim süreci, oluşan boşluk, yeni anlamlandırma süreçleri mutlaka yaşanacaktır. Bunlar ise yasın doğal süreçlerindendir.
Tüm bunların dışında genel olarak zihinlerde oluşan ya da daha farklı bir ifadeyle toplum tarafından oluşturulan algının aksine yasta olan kişi, yasını tutarken günlük yaşamına da devam edebilir. Toplum tarafından yapılan modellemeler bazen kişilerin yasını olması gerektiği gibi yaşamasına engel olabilir. Örneğin; kişi yas tutuyor diye tüm yaşamını askıya almak durumunda değildir. Günlük rutini devam ederken de kaybının yasını tutabilmektedir. Bunun dışında bir de yine toplumdaki genel yargılar vardır ki; yas tutan kişiyi kaybettiği kişi veya kimlikle yargılama niteliğindedir. Örneğin; evlilik dışı birliktelik yaşadığı eşin kaybı, eşcinsel ilişki yaşadığı eşin kaybı, evcil hayvanın kaybı, düşük, erken doğum gibi durumlar toplum tarafından farklı şekillerde değerlendirildiğinden yas tutan kişi üzerinde de yasını olduğu gibi yaşayamama konusunda baskı oluşturabilmektedir.
Buraya kadar paylaşmış olduklarımın ötesinde, yine paragraflar arasında da değinmiş olduğum çoklu kayıplar, yaşadığımız deprem sonrası yas sürecinin ağırlığını bir kez daha ortaya koyuyor.
Bu nedenlerle kayıp yaşayan kişinin duygularını yaşamasına alan açmalı, desteklenmeli ve zaman geçtiği halde herhangi bir gelişme olmaması durumunda; bunun dışında yaşanan kayıp travmatik bir kayıpsa (çocuğun kaybı, beklenmedik ani ölümler, ölüm şekli, çoklu kayıplar gibi) mutlaka destek alınmalıdır.
Kaynak: (Bu yazı hazırlanırken aşağıdaki kitapta yer alan makalelerden yararlanılmıştır.)
* Nobel Yayınları "Kayıp ve Yas Psikolojisi" Editör: Dr.Öğr.Üyesi Emrah Keser
コメント